Makrobiotik Nedir?

Makrobiotik kelimesi, Yunanca “makro” ( geniş, büyük, uzun, büyüklük kavramı) ve “bios” ( yaşam ) kelimelerinden türetilmiştir. Sağlıklı yaşama götüren bir beslenme ve yaşam biçimidir. Tam tahılları temel besin olarak kullanır. Sebze ve baklagiller Makrobiotikte tamamlayıcı ve gerekli besinlerdir. Aşırı işlem görmüş ve rafine edilmiş gıdaların kullanılmasını önermez. Makrobiotik aynı zamanda bir yeme biçimidir de. Aşırı yemenin önüne geçecek olan iyi çiğnemenin önemini vurgular. Ne yediğiniz kadar nasıl yediğinizde önemlidir.
Makrobiotik kısa Tarihi:
Makrobiotikle ilgili ilk kayıtlara batı tıbbının babası sayılan Hipokratın yazılarında rastlanır. ‘Hava, Su ve Mekan’ adlı çalışmasında Hipokrat, Sağlıklı ve Uzun yaşamış insanlardan bahsederken bu kelimeyi kullanır. Heradot, Aristo, Galen ve diğer bazı klasik dönem yazarları uzun ve sağlıklı yaşamı desteleyen dengeli beslenmeyi içeren yaşam sitilini tanımlarken Makrobiotik kelimesini kullanırlar.
George Ohsawa, Makrobiotik öğretiyi Avrupaya Japonyadan, Kaibara Ekiken, Andou Shoeki, Mizuno Namboku ve Sagen Ishizuka ve ardılı olan Nishibata Manabu ile Shojiro Goto’dan geliştirerek getirmiştir.
Ohsawa, Makrobiotik öğretiyi Kuzey Amerikaya 1950 lerde taşımış ve Amerika Birleşik Devletlerinde öğreti Herman Aihara, Cornelia Aihara , Michael Abehsera, Michio Kushi ve Aveline Kushi ve öğrencileri tarafından geliştirlerek yaygınlaştırılmıştır.
Tükettiğimiz gıdalar sağlık, mutluluk ve ömrümüzün uzunluğunu doğrudan etkilerler. Makrobiotik beslenme insanın bu temel istekleri gözetilerek yüzyıllar içinde geliştirilmiştir.
Makrobiotik yaklaşımda daha az ya da doğal işlem görmüş gıdaların kullanımı esastır.
Makrobiotik belirli bir diyeti körü körüne takip etmek değil, besinlerin sağlığımız ve huzurumuz üzerindeki gerçek etkisinin gözetilmesidir.
Kilo sorunu ve Makrobiotik ;
 Kilo sorununun temel nedeni kanımızdaki şekerin dengesini yitirmesidir. Bu dengenin tekrar sağlanması belirli bir geçici dönem diyeti ya da kürü ya da detoksu olamaz. Çünkü bunlarla kilo vermiş olsanız bile, diyet ya da kür bitmek durumundadır. Bunlar bedenimizin yaşamsal ihtiyaçlarına uzun solukta cevap vermek üzere değil belirli bir problemin giderilmesi için tasarlanmışlardır. Oysa ihtiyacımız olan sürdürülebilir bir yaşam kültürünün, bir beslenme anlayışının edinilmesidir. Bu tat algımızı yükseltmeli, bağışıklık sistemimizi güçlendirmeli, bedenimizde gereksiz fazlalıkların birikmesine izin vermemelidir. Bu beslenme kültürü bizim zevkimiz haline gelmeli, yaratıcılığımızı desteklemeli, kan kimyamızı dengeleyerek daha iyi hissetmemize yardımcı olmalı, hedeflerimize daha sakin bir akılla yönelmemize yardımcı olacak ruhsal durumun oluşmasını desteklemeli, gelirimize ve pratik hayatın koşullarına adapte edilerek yaşamımızı zorlaştırmamalıdır.
İşte bütün bu ihtiyaçları karşılayabilmek için bundan 80 yıl önce bir adam Japonyadan Batıya doğru yola çıktı. Sakurazawa Nyoichi adındaki bu adam batı Makrobiotiğini önce Fransada (1920) sonrada Amerika Birleşik devletlerinde (1950) kurdu. (Batıda George Ohsowa adıyla bilinir.)
3000 yıl Taocu ustaların bilgileriyle, geleneksel beslenme usullerini ve modern tıbbın verilerini ilişkilendirdi. Pek çok tıp adamıyla uzun yıllar süren çalışmalarda bulundu, pek çok öğrenci yetiştirdi. 80 yıl içinde Michio Kushinin ve Herman Oharanında katkılarıyla Makrobiotiği Batı insanının sorunlarını çözebilecek bir yaşam ve beslenme kültürü haline getirdi. Binlerce hasta insana Makrobiotiğin prensiplerinin uygulandığı beslenme ve yaşam sistemini sunarak yardımcı oldu.
 Makrobiotik Danışmanlık Nedir?
Alıcının yapısı ve koşulları değerlendirilerek yaşamakta olduğu ve yaşama potansiyeli taşıdığı problemleri tespit edilir. 
Doğal yaşam dengesini tehdit edebilecek problemlerin yaşam biçimi ve beslenmesine bağlı sebepleri incelenir. 
Alıcıya yapısına uygun, doğru beslenme şekli ve biçimleri önerilerek geçiş diyeti tavsiye edilir ve haftalık menü planı tasarlanır.
Alıcı danışmanına bir sonraki tespit edilmiş görüşmesine kadar telefonla ulaşarak destek alabilir.
Sonraki görüşmelerde, beslenme şekli alıcının yaşamında deneyimlediği tesirlere ve değişimlere bağlı olarak yeniden düzenlenir ve haftalık menü planı yeniden tespit edilir.
Makrobiotik Nelere İyi Gelir;
Makrobiotik ve Kilo:
Makrobiotik kilo sorununa sağlık sorunu olarak bakar, görünüm sağlık sorununun teşhisi için vücudun verdiği bir haberdir. Besinlerimizdeki aşırılıklar vücudun eksikliğinin kendini tamamlama arayışlarıdır. Aslında vücudun aradığı bu eksikliklerin tamamlanmasıdır ancak biz ihtiyaç duyulan maddelerin içerildiği gıdalar yerine vücuda kan şeker dengesini bozucu gıdalar verdiğimizden vücut tatmin bulamaz. Makrobiotik beslenmede vücudun genel ihtiyaçları düşünüldüğü gibi bireyin özellikleri, yaşadığı iklim ve sosyal koşulları da düşünülerek beslenmesi ve yaşamı dengelenir.
Makrobiotik kilo sorununu kan şekeri dengesiyle ilişkilendirir. Makrobiotik beslenmeye geçildiğinde kan şekeri dengesizliği düzelmiş olacağından yağ hücreleri tasfiye edilecek ve vücudun fazla kiloları ortadan kalkacaktır. Makrobiotik beslenen kişilerde kilo alma endişesi bulunmaz, çünkü böyle bir riski taşımazlar.
Makrobiotik ve Güzellik:
Makrobiotik sadece kilo sorununu değil estetik sorunların tümüne verilebilecek bir cevaptır. Nitekim Japonyadaki Kushi Enstitüsü büyük bir kozmetik firması tarafından desteklenmiş ve temel çıkış noktası bedendeki estetik sorunların düzeltilmesi olmuştur. Zira daha evvelki paragraflarda da ifade edildiği gibi vücudun şişkinlikleri ve deformasyonları iç organlarımızın, sistemimizin kendini dışarıda ifade etmesinden başka bir şey değildir. Yaşlılık doğal bir sürecin saygın bir parçasıdır. Ancak yaşlılıkla çirkinliği birbirine karıştırmamak gerekir. Yaşlı olduğu halde güzel, genç olduğu halde çirkin görünümde insanlar vardır. Bu insanları çirkin gördüğümüz için kendimizi suçlamamalıyız, çünkü gördüğümüz o kişi değil o kişinin hastalığının belirtisidir. Makrobiotik sistemin bütünsel iyileşmesini hedeflediğinden iç organ sistemlerinde meydana gelen iyileşmeler bizde doğal bir güzellik sağlayacaktır. Bunu etrafımızdaki kişiler gençleşme olarak algılayacaklardır.
Makrobiotik ve Ruh Hali:
Makrobiotik kan kimyasallarının doğru beslenme ve doğru yaşam ile değiştirilmesi sonucu yani sinir sistemindeki ( nöronlar arasındaki ) bilgi akışını sağlayan kimyasalları (nörotransmiterleri) dengeler. Ağır değişimler ve ani iniş çıkışlar yerine beyin kimyamızda sağlıklı duygusal gezintilerin yaşanabileceği ortamı oluşturur.
Depresyon ve hatta şizofrenilerde dahi Makrobiotik beslenme ve yaşam ile iyi netice alınabilmiştir.
Makrobiotik ve Kanser:
Makrobiotik kanserden korunmanın ve kanserle mücadelede destekleyici bir beslenme olarak savunuldu. Michio Kushinin “Kanser önleme diyeti’ bu iddiayı savunan kitaplardandır. Tam tahılların ağırlıkta olduğu, sebze ve baklagillerle desteklenen ve sert enerjileri elimine ederek vücudun bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına izin veren böyle bir diyetin pek çok hastalığın ve pek çok kanser türünün iyileşmesinde önemli katkılar sağlayabileceğine dair pek çok kanıt vardır.
Kushi Enstitüsünün,Michio Kushi liderliğinde yaptığı çalışmalar tıp tarafından terminal (ölümcül) tespiti yapılmış bir çok vakanın sağlığına kavuşmasında destekleyici hizmette bulunmuştur. Kushi Enstitüsü Boston, Hollanda ve Japonyadaki merkezlerinde hastalara yardımcı olacak programları devam ettirdiği gibi, Makrobiotik beslenme ve yaşam konusunda dünyaya ışık tutacak pek çok öğrencide yetiştirmektedir.
Makrobiotik Batı tıbbın önceliğini her zaman vurgular ve tıbba destekleyici bir beslenme ve yaşam sistemi olarak kendisini belirler. Keza,Makrobiotiğin temellerinde 5000 yıllık Çin ve Japon tıbbından gelmektedir. Nitekim Makrobiotik öğretinin Amerika Birleşik Devletlerinde son 50 yıldaki gelişmesinde birçok tıp insanının katılımı ve desteği olmuştur.
Birey olmak:
Birey olmak irade ve buna bağlı olarak sorumluluğu ele almaktır. İradenin kullanılabilmesi içinse bilinç gereklidir. Makrobiotik bireye ihtiyacı olan bu bilinci yani bütünselliğin ilkeleri üzerinden kurulabilecek bir yaşam ve beslenme tarzını önermektedir.  Beslenmeyi uygulayacak ve yaşamı yaşayacak olan bireydir. Kimse kimsenin yerine yaşayamaz. Dışarıdan müdahalelerle; estetik ameliyatlarla, ilaçlarla, spalarla, kürlerle yapılacak her şey parçasaldır ,problemin / semptomun geçici olarak susturulmasıdır ve parçasal olan her şeyin yan tesirleri vardır. Elbette doktorunuzun önerdiği şeye itibar etmek ve uygulamak gereklidir. Ancak her doktor bilir ki hastanın bütünsel bir iyileşmeye taşıyacak olan tıbbın müdahalesiyle birlikte bireyin yaşam tarzını ve beslenmesini sağlıklı yönde değiştirmesi olacaktır. Yaşamını ve beslenmesini bu şekilde değiştirebilmiş insanlarda hastalık ihtimali azalır, ömrü uzar ve bütün bunlara bağlı olarak kimyası düzelir, ruh hali iyileşir.
Bütün bu süreçlerde alıcının problemin kaynağını ve besin enerjileri ile beden enerjileri arasındaki dengeyi anlaması sağlanır. Alıcı beslenme ve yaşam biçimi Makrobiotik prensipler çerçevesinde değiştirdikçe beden ve zihninde meydana gelen iyileşmeleri deneyimledikçe kuramsal olarak öğrendiğini idrak etmeye başlar ve beslenmesini beden dengesini bozmadan çeşitlendirme sanatına girer.
Makrobiotik beslenme ne az yemeyi ne de çok yemeyi önermez, her bünyenin ihtiyacı farklıdır ve açlık bedenin ihtiyaç duyduğu enerjileri aldığı gıdalardan temin edememesinin bir sonucudur. Özellikle aşırı kilo problemi olan alıcılar başlangıçta Makro besinleri çok dahi tüketmek ihtiyacı hissetse, bir süre sonra bu ihtiyacı ortadan kalkar ve vücudunun en sağlıklı taşıyabileceği doğal kilosuna kavuşur.
Beden enerjileri merkeze doğru çekildiğinden aşırı uçlardan uzak kalmak yoluyla sağlıklı hisseder, beden kimyasının düzelmesiyle birlikte duygusal dalgalanmalar azalır, depresyon belirtileri ortadan kalkar.
Makrobiotik Nelere iyi gelir;
Makrobiotik beslenme ve yaşam, kişinin aşırı uçlardaki enerjilerde savrulmaktan denge noktalarına yakın olmaya doğru taşınmaktır. Denge noktalarına yakın yaşayan bir beden dengesizlikleri dengelemek için enerjisini harcamak yerine kendini yenilemekle meşgul olur. Dolayısıyla doğasını yaşayabilir. İçinde bulunduğumuz dönemde ki buna endüstrileşme çağı diyebiliriz- gıdalarımız bünyemize uygun olmaktan ziyade endüstriye uygun olabilecek biçimde şekillendirilmiştir.
Misal olarak süt üretimi ve tüketiminden bahsetmek isterim;
Süt elde ettiğimiz hayvanlar doğal ortamlarında olmadığından ve yeterli hijyen sağlanamadığından hastalanmaları önlenebilmek için aşılanmakta, antibiyotik önleyici tedavisi uygulanmakta, ilaçlardaki toksinler sütle birlikte bünyeye taşınmaktadır. Bunun yanı sıra süt büyük miktarlarda taşınabilir ve depolanabilir olmak gayesiyle pastörize edilmekte ve kendisini sindirebilecek enzimler böylelikle ortadan kalkmakta, dolayısıyla sindirimi son derce güç bir gıda haline gelmektedirler. Kaldı ki doğada insandan başka hiçbir hayvan süt ve süt ürünleri tüketmemektedir. Süt üreticileri içinse sütün bol tüketilmesi kendi var oluşları ve zenginleşebilmeleri için gerekli olduğundan her türlü bahaneyi ( yeşil sebzelerde ve deniz yosunlarında çok daha yüksek oranda var olduğu halde kalsiyum gibi ) reklam amacıyla kullanarak insanları daha çocuk yaşta bu ihtiyaca inanacak şekilde yetiştirmektedirler. Modern toplumda kabul görmüş bu tarz beslenme eğitimlerinin arkasında süt endüstrisinin olduğunu unutmamak gerekir. Halbuki dana dahi büyüdükçe mide ve bağırsağında sütü tüketebileceği enzimler ortadan kalkmakta ve süt tüketimi gerekli olmanın ötesinde zararlı hale gelmektedir. Birçok insanında sütü sindirememesi ve hatta belirgin alerjik reaksiyonlar göstermesinin sebebi budur. Bu belirgin reaksiyonların görülmediği kişilerde ise belirgin olmayan reaksiyonlar olmaktadır. Bünyenin tepkisi hücre bazında mukus üretmektir. Bu mukus zaman içinde iç organ şişlikleri ve sindirim sistemi arızalarına yol açmakta, vücudun savunma sistemi iyi çalışamaz duruma gelmektedir. Sütten geçen toksinlerin bir kısmı ise yağ hücrelerinde birikmektedir. Özellikle  kadınlar da yumurtalık ve meme, erkeklerde ise prostat bölgesinde.
Kan şekeri
Asit Alkalin Dengesi
Besinlerdeki   vitamin ve minerallerin sindirim organlarınca sisteme alınabilmesi. Yukarıdaki maddelerde de görmüş olduğunuz gibi Makrobiotik kan kimyasının değişimini hedeflediğinden birçok hastalığın tedavisinde olumlu rol oynar. Hastalıkları birbirinden ayırmak uzmanlaşmalar için gerekli olduğu gibi bedenin bir bütün olduğunu hatırlamak ve bu şekilde yaklaşmakta en az uzmanlaşmalar kadar gereklidir. Bir hastalık asla bir organın rahatsızlığı olarak değil yapısal bir bozukluk olarak ele alınmak zorundadır. Dolayısı ile Makrobiotik gibi genel ortamı iyileştirici yaklaşımlar destekleyici tedaviler olarak bünyenin ihtiyacı ölçüsünde fayda sağlayıcıdır ve her zaman insanlığın hizmetinde olmuştur.
Ümit Gürel ile 4 Derslik Makrobiotik Eğitim Programı ( her ders 2,5 saat)
1.Ders ( 2,5 saat )
Makrobiotik nedir ne değildir?
Makrobiotik prensipler nelerdir, nasıl çalışır,hayata nasıl uyarlanır.
Ying yang enerjilerinin yaşamınızda ve doğada izlenmesi
Pişirme tekniklerinin kuramsal anlatımı
Genel 5 dönüşüm teorisi ve işletilmesi
Genel makrobiotik sofra ve prensipleri.
Beslenmemizin merkezi nedir,ne olursa nasıl tesir eder.
4 Adımda dönüşüm programı – 1. adım
2. Ders ( 2,5 saat)
Neden çorba gerekli ve hangi cins ne zaman tüketilmeli, nasıl hazırlamalı ;
1 örnek pişirim ve tadım.
Tam tahıllar olmadan yemek yemiş sayılmazsınız  Neden?
Tam tahılların çeşit ve mevsimsel kullanımı.
Tam tahılları pişirebilmenin yolları ve tesirleri.
Makrobiotik sushilerle pratik ve dengeli beslenme
2 örnek pişirim ve tadım
Makrobİotİkte Sabah Kahvaltısı
Şekerin Tesirleri ve şekerden kurtulmanın tatlı yolları.
Makrobiotikte Yağ Kullanımı.
Çerezler.
Baharatlar.
1 örnek pişirim.
menü planı ne demek, nasıl yapılır.
4 adımda dönüşüm programı – 2. adım
3.  Ders (2,5 saat)
Mevsimlere göre makrobiotik sofra
Kesim teknikleri ve pişirim tekniğinin sebze yemeklerinde gösterilmesi, tesirlerinin anlatılması.
5 dönüşüm teorisinde sebze, turşu ve çayların yeri
Sebzeler ve 2 örnek pişirim ve tadım
Makrobiyotik salata 1 örnek hazırlama ve tadım
Turşular ve 1 örnek hazırlama ve tadım
Çimlendirmenin beslenmedeki yeri ve çimlendirme teknikleri
Deniz yosunlarının beslenmedeki önemi. Nasıl kullanmalıyız.
1 Deniz yosunu yemeği hazırlanması ve tadılması.
bu haftanın menü planı.
4 Adımda dönüşüm programı – 3. adım
4. Ders (2,5 saat)
İnsan tiplerinin beş dönüşüm üzerindeki yeri ve hareketi;
Besinlerin İnsan tiplerine fiziksel ve duygusal etkisi.
5 dönüşüm tiplerine göre menü hazırlanması
5 dönüşüm teorisinde ve Makro tabakta bakliyatın önemi. Ne zaman ve nasıl hazırlamalı.
1 Bakliyat yemeğinin hazırlanıp tadılması.
Tofu; bir sebzeden nasıl peynir çıkar?
2 Tofu yemeğinin hazırlanıp sunulması.
Makro tatlılar nelerdir, nasıl hazırlanır.
Süt ile başımız dertte
Makro sütler, hangileridir ve nasıl yapılır, kullanılır.
Soya sütü yapımı ve Soya köftesi yapımı ve tadımı.
2 makro tatlı pişirimi ve tadılması.
Örnek pişirme ve tadımlar
Öğrencilerin bir sonraki ders yapacakları makrobiotik menünün planlanması
4 Adımda dönüşüm programı – 4. adım
DAHA GENİŞ BİLGİ ALMAK VE EĞİTİMLERİMİZE KATILMAK İÇİN LÜTFEN BİZE ULAŞIN

Adınız Soyadınız (gerekli)

E-mail (mail adresinizi girin)

Mesajınız

Bu yazı Ana Sayfa kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yoruma kapalı.